2 Mayıs 2011 Pazartesi

Zerdüşt, Almanya, Ben ve geridekiler.

30 yaşında ayrılmış Zerdüşt yurdundan.
dağlara çekildiğinde 30 yıllık bir özlem barındırıyormuş kalbinde.
bu özleme karşılık yapılan uzun bir gözlem süreci de var tabi.
ve dolmak var işin ucunda. kusacak kadar zenginleşmek...

Siehe! Dieser Becher will wieder leer werden, und Zarathustra will
wieder Mensch werden."
- Also begann Zarathustra's Untergang.*

Bak! Bu Bardak tekrar boşalacak, ve Zerdüşt tekrar insan olacak.
-Böyle başladı Zerdüşt'ün çöküşü.

ya sonra ne oluyor dersiniz?
şehir yoluna vuruyor kendini
ve önce ermişle karşılaşıyor.
onu Tanrı'ya dua ederken buluyor ve kısa kesip ayrılıyor yanından.
Zira bilmiyor hala Tanrı'nın çoktan ölmüş olduğunu adam ve Zerdüşt de
bildirmek istemiyor ona.

sonra ben giriyorum araya. ve 25 sayfa daha okuyorum.
iki - üç güne kalmaz Almanya yolcusu olurum. Nietzche'nin memleketine düşer yolum...
ama ondan önce birkaç arkadaşımı, ve arkadaşlarımın arkadaşlarını görmeliyim.
ne de olsa seviyorum insanları. ve iyi geliyor onların da beni sevdiğini ummak sanırım.
hala kendini sevdirip sevdiremediğini kontrol etmek 20 yaşında biri için normal değil belki.
ama ben de orta yaş bunalımından başka bir şeyler olması gerektiğini düşünüp rahatlayabiliyorum hala.

bırakıyor derken birkaç lahza kalıyor dememek olmaz ermişin yanında.
onun geçen kısa diyaloğunda :

Wie im Meere lebtest du in der Einsamkeit, und das Meer trug dich.
Wehe, du willst an's Land steigen? Wehe, du willst deinen Leib wieder
selber schleppen?
Zarathustra antwortete: "Ich liebe die Menschen."
Warum, sagte der Heilige, gieng ich doch in den Wald und die Einöde?
War es nicht, weil ich die Menschen allzu sehr liebte?
Jetzt liebe ich Gott: die Menschen liebe ich nicht. Der Mensch ist mir
eine zu unvollkommene Sache. Liebe zum Menschen würde mich umbringen.
Zarathustra antwortete: "Was sprach ich von Liebe! Ich bringe den
Menschen ein Geschenk."*

Bir denizin içinde gibi yaşadın yalnızlığın içinde, ve deniz taşıdı seni.
Vay be, karaya çıkmak istersin ha? Vay be, cesedini yine sürüklemek istersin ha?
Zerdüşt cevap verdi: "Ben insanları seviyorum."
"Neden" dedi Ermiş, "Neden gittim ben ormanın içine ve çöle?"
"Bütün bunlar insanları çok sevdiğim için değil miydi?"
"Artık Tanrıyı seviyorum ben. : Sevmiyorum insanları. İnsan benim için fazlasıyla eksik bir şey. İnsanlara duyulacak aşk öldürürdü beni."
Zerdüşt cevap verdi : "Ben aşk üzerine ne demişim ki? Ben insanlara bir hediye götürüyorum."

böyle bir adam işte Zerdüşt. Ermiş ne kadar öyle ise, Zerdüşt de bu kadar böyle. Zerdüşt öğrenmek için çıkıyor dağa. Ermiş ise öğrenmiş olduğu için. İlk bakışta ne kadar benzer görünürseler görünsünler, gerçek bununla sınırlı. bu yüzden uzak duruyor insanlardan ermiş. ama merak etmeyin, çok sürmeyecek Zerdüşt'ün de onları tanıması. ne de olsa birine hediye vermek onu tanımanın iyi yollarından biridir.

bu arada bendeniz de yeni insanlarla tanışıyor. Allah'ınkulu'nun okuluna gidiyor ve bir dizi muhabbetlere katılıyor boğaz kenarında. açlığının farkına varıyor bir kez daha. dolu dizgin saldırıyor insanlara birkaç kelime daha koparabilsem diye. onlar da bonkörler 7 aydır Alman denilen minimalist yaşam formunun muhabbetsizliğine maruz kalmış gariban gence karşı. bilhassa Allah'ınkulu ve Motosikletlikız . uzun uzun gırgırlardan sonra Allah'ınkulu, Motosikletlikız'a Bedo'nun her telden çalabileceği fikrini aşılıyor ve grup halinde fıkradan düşünceye bir boyut aşılıyor. öyle olup olmadığını anlamanın bir yolu var: "bir anahtar kelime rica edeyim" diyor Bedo. Motosikletlikız da söyleneni yapıp "Sevgi" üzerine konuşmasını istiyor delikanlının.

delikanlının düşük çenesi korkuyor başta bilmediği sularda yüzmekten, ama merak ediyor yine de neler yapabileceğini. başlıyor şakımaya. Hegel'den giriyor utanmadan, meydan nispeten boş zira. etli sütlüye pek de dokunmadan diyalektiktir, tezdir, antitezdir, sentezdir anlatıveriyor dili döndüğünce.

aşkı bir tekamül süreci olmakla özetleyen bir ezberden yola çıkıyor üstelik. ama öyle pek tepki çekmiyor bu davranışı. nasıl aşık olunur da kendine yabancılaşılır onu anlatıyor arkadaşlarına . "sonra yokolur" diyor "maşuğun içinde aşık. ve tam o noktada kendini alır avcunun içine. belki de ilk defa kendi kontrolü ondadır, zira aşıktır ve aşık olmayı o seçmiştir, ve iradenin kalan parçalarının hiçbiri onun için birer ayakbağı değildir artık. dünyadan geçmiş, serdengeçmiştir o artık. ne acıkan karnı derttir onun için artık, ne de kuduz şehveti belirler atacağı bir sonraki adımı. yalnızca onundur: Kafka'nın dediği doğru çıkar: "Almanca da 'sein' kelimesinin iki anlamı vardır: 1- Var olmak 2- Onun olmak"**

işte bunlardan bahsediyor Bedo ve ömründe bir kez olsun herhangi bir soru soruyor ona: Motosikletlikız diyor ki : "madem öyle kimdir hiç aşık olamayacak kişi?" Bedo'nun kaşları yine çatılıyor ama mutlu bu defa, dışına belli etmese de. bir süre düşünüyor ve başını kaldırıp bakıyor kıza doğru. "kim ise kendini hor görüp başkasını beğenemeyecek olan, kim ise daha güzele doğru atacak tek bir adımının dahi kalmadığını düşünen, odur o talihsiz derim ben."

bak bu kitapta bir şey yazıyordu onunla ilgili diyor ve çıkartıyor çantasından gözü gibi baktığı Zerdüşt'ü. ama gözünün önündeki satırı bulamıyor. ve soğuktan üşüyor Allah'ınkulu. içeriye geçiyorlar hızla. Bedo kafası karışık bir biçimde takip ediyor onları. belki gemide bulurum diyor o sayfayı. yahut bir blog sayfasına yazarım belki arayıp bulur merak edenler diye.

---
(*) Also Spricht Zarathustra , Freidrich Nietzche
(**) Aforizmalar , Franz Kafka

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder